Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Özet:
Çünkü üç kıtanın geçiş yolu üzerinde bulunması. İkliminin ve doğal yapısının yerleşime uygun olması.
Detay:
Üç tarafı denizlerle çevrili olan Anadolu, tarihte hiçbir zaman stratejik önemini kaybetmemiştir. Karadeniz ve Doğu Akdeniz arasındaki Anadolu Yarımadası, Ortadoğu, Kafkaslar, Balkanlar ve Avrupa arasında, geçmişten günümüze her devirde doğal bir köprü − siyasi, kültürel, ekonomik ve jeopolitik alanlarda − görevi görmüştür. Eskiçağlardan günümüze en önemli ticaret, göç ve ulaşım yolları, doğu – batı yönünü izlemiş olup, Uzakdoğu ve Hindistan’dan gelip Akdeniz, Batı Anadolu ve Karadeniz kıyıları üzerinden Avrupa’ya ulaşmıştır. Bugün de bu güzergâhta, aktarılan ürün çeşitlerinden başka fazla bir değişiklik olmamıştır.
Batı Anadolu’dan doğuya gidildikçe Anadolu coğrafyasının yükseltisi artmakta ancak, dağlık Doğu Anadolu’nun güneyinde, Suriye’nin Anadolu ile olan jeo-morfolojik ve jeo-politik bağları görülmektedir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile Suriye ve hatta el-Cezire’nin arz ettiği bütünlük; Anadolu’da hüküm süren devletleri Suriye’ye, Suriye’de kurulanları ise Anadolu’ya hâkim olmaya itmiştir. Suriye Mezopotamya’nın bir parçası olarak Mısır’a doğru tabiî bir geçit vazifesi görmüştür.
Anadolu’da aynı yolla Ön Asya ve Avrupa arasında bir köprü oluşturmuştur. Deniz ulaşımının henüz yeterince gelişmediği zamanlarda Avrupa ve Asya’yı, Suriye vasıtasıyla da Afrika kıtalarını birbirine bağlayan bölge, ticari ve stratejik sebeplere dayalı büyük bir rekabet alanı oluşturmuştur. Bundan başka Anadolu’nun tarihi coğrafyasından kaynaklanan bazı eksikliklerin telafisi de, ancak Suriye ve el-Cezire ile bütünleşmekle mümkün olabilmiştir. Anadolu’nun, birçoğu engebeli arazide akan ırmakları, kanallar açılmak suretiyle sulama imkânı vermedikleri için, tarımda verimlilik ancak hava şartlarına bağlı kalmıştır. Bu tespitten hareketle Eskiçağ’dan itibaren Anadolu hâkimlerinin mümbit hilal (Mezopotamya – Suriye – Mısır) olarak adlandırılan bu bölgeye her zaman sahip olmak istekleri görülmüştür.
Anadolu Yarımadası, Eskiçağ’da çok nadir olarak tümüyle siyasi açıdan birleştirilebilmiştir. Bunun nedenlerine gelince, tarihte dağlar istilalara engel olmuşlar ve medeniyetleri de birbirinden ayırmışlardır. Akarsular (Fırat, Dicle) ve Denizler (Adalar Denizi, Akdeniz) ise medeniyetleri yaklaştırmışlar, böylece zengin yaşam ve iskân alanları yaratmışlardır. Tarih boyunca Anadolu’da yerleşme bölgeleri doğal olarak çok değişmiş, ağırlık merkezleri de deniz ve akarsular arasında oradan buraya, buradan oraya kaymıştır. Bazı dönemler istisna, yoğun nüfusla iskân edilen bölgeler ve alanlar çok fazla değişmemiştir.
Geçmişten günümüze en önemli merkezler Marmara ve Ege kıyılarında teşekkül etmiştir. Bu özellik, Anadolu’nun jeopolitik önemi kadar iktisadi ve ticari ağırlığının da bu bölgelerde olmasıyla ilgilidir. İstanbul, İzmir, Bursa, Edirne, İznik, Efes, Bergama, Foça, gibi çeşitli devirlerde parlamış büyük tarihi merkezler, bu bölgelerdedir. Akdeniz, Orta Anadolu ve kısmen Doğu Anadolu’da ise büyük tarihi merkezler, daha seyrek bir coğrafi dağılışta olmuştur. Karadeniz Bölgesi, iç bölge olduğu ve geniş dünya parçalarıyla doğrudan doğruya ilişkisi bulunmadığı için yoğun nüfusuna rağmen büyük merkezler meydana getirememiştir. Karadeniz kıyılarındaki Sinop ve Trabzon gibi şehirlere ise askeri ve ticari sebepler, ihtiyaç ve şartlardan dolayı, zaman zaman birinci derece önem kazandırmıştır.
Anadolu’nun coğrafi konumu, coğrafi özellikleri, sınırları, milli çıkarları, milli politikaları, milli stratejileri ve dünya düzenine göre konumu bu bağlamda değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Anadolu, coğrafi konumundan kaynaklanan jeo-stratejilerin yanında, jeo-kültürel stratejiler üretilmeli ve uygulamaya da çalışmalıdır. Orta Asya ve İran ile olan ilişkileri M.Ö. kadar giden Anadolu, Orta Doğu’da yaklaşık 1000 yıldır var olmuş ve yaklaşık 500 yıl da bu bölgeyi yönetmiştir. Dil, din, tarih, kültür ve ırk bağının olduğu diğer uluslar ile olan ilişkileri çok cılız ve yavaş ilerlemektedir. Yani Orta Doğu ve Orta Asya Anadolu’nun coğrafi etki sahası içinde kalabilecek bir konumdadır. Anadolu bu ortak paydalarına dış siyasette daima vurgu yapmalıdır. Ortak kültürel organizasyonlar geliştirme yoluyla bu yakınlığa katkıda bulunmalıdır.
Tarih: 2016-03-02 01:56:33 Kategori: Sözlük
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Ilk çağ uygarlıklar neden anadoluda kurulmuştur Nedir
Çünkü üç kıtanın geçiş yolu üzerinde bulunması. İkliminin ve doğal yapısının yerleşime uygun olması.
Detay:
Üç tarafı denizlerle çevrili olan Anadolu, tarihte hiçbir zaman stratejik önemini kaybetmemiştir. Karadeniz ve Doğu Akdeniz arasındaki Anadolu Yarımadası, Ortadoğu, Kafkaslar, Balkanlar ve Avrupa arasında, geçmişten günümüze her devirde doğal bir köprü − siyasi, kültürel, ekonomik ve jeopolitik alanlarda − görevi görmüştür. Eskiçağlardan günümüze en önemli ticaret, göç ve ulaşım yolları, doğu – batı yönünü izlemiş olup, Uzakdoğu ve Hindistan’dan gelip Akdeniz, Batı Anadolu ve Karadeniz kıyıları üzerinden Avrupa’ya ulaşmıştır. Bugün de bu güzergâhta, aktarılan ürün çeşitlerinden başka fazla bir değişiklik olmamıştır.
Batı Anadolu’dan doğuya gidildikçe Anadolu coğrafyasının yükseltisi artmakta ancak, dağlık Doğu Anadolu’nun güneyinde, Suriye’nin Anadolu ile olan jeo-morfolojik ve jeo-politik bağları görülmektedir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile Suriye ve hatta el-Cezire’nin arz ettiği bütünlük; Anadolu’da hüküm süren devletleri Suriye’ye, Suriye’de kurulanları ise Anadolu’ya hâkim olmaya itmiştir. Suriye Mezopotamya’nın bir parçası olarak Mısır’a doğru tabiî bir geçit vazifesi görmüştür.
Anadolu’da aynı yolla Ön Asya ve Avrupa arasında bir köprü oluşturmuştur. Deniz ulaşımının henüz yeterince gelişmediği zamanlarda Avrupa ve Asya’yı, Suriye vasıtasıyla da Afrika kıtalarını birbirine bağlayan bölge, ticari ve stratejik sebeplere dayalı büyük bir rekabet alanı oluşturmuştur. Bundan başka Anadolu’nun tarihi coğrafyasından kaynaklanan bazı eksikliklerin telafisi de, ancak Suriye ve el-Cezire ile bütünleşmekle mümkün olabilmiştir. Anadolu’nun, birçoğu engebeli arazide akan ırmakları, kanallar açılmak suretiyle sulama imkânı vermedikleri için, tarımda verimlilik ancak hava şartlarına bağlı kalmıştır. Bu tespitten hareketle Eskiçağ’dan itibaren Anadolu hâkimlerinin mümbit hilal (Mezopotamya – Suriye – Mısır) olarak adlandırılan bu bölgeye her zaman sahip olmak istekleri görülmüştür.
Anadolu Yarımadası, Eskiçağ’da çok nadir olarak tümüyle siyasi açıdan birleştirilebilmiştir. Bunun nedenlerine gelince, tarihte dağlar istilalara engel olmuşlar ve medeniyetleri de birbirinden ayırmışlardır. Akarsular (Fırat, Dicle) ve Denizler (Adalar Denizi, Akdeniz) ise medeniyetleri yaklaştırmışlar, böylece zengin yaşam ve iskân alanları yaratmışlardır. Tarih boyunca Anadolu’da yerleşme bölgeleri doğal olarak çok değişmiş, ağırlık merkezleri de deniz ve akarsular arasında oradan buraya, buradan oraya kaymıştır. Bazı dönemler istisna, yoğun nüfusla iskân edilen bölgeler ve alanlar çok fazla değişmemiştir.
Geçmişten günümüze en önemli merkezler Marmara ve Ege kıyılarında teşekkül etmiştir. Bu özellik, Anadolu’nun jeopolitik önemi kadar iktisadi ve ticari ağırlığının da bu bölgelerde olmasıyla ilgilidir. İstanbul, İzmir, Bursa, Edirne, İznik, Efes, Bergama, Foça, gibi çeşitli devirlerde parlamış büyük tarihi merkezler, bu bölgelerdedir. Akdeniz, Orta Anadolu ve kısmen Doğu Anadolu’da ise büyük tarihi merkezler, daha seyrek bir coğrafi dağılışta olmuştur. Karadeniz Bölgesi, iç bölge olduğu ve geniş dünya parçalarıyla doğrudan doğruya ilişkisi bulunmadığı için yoğun nüfusuna rağmen büyük merkezler meydana getirememiştir. Karadeniz kıyılarındaki Sinop ve Trabzon gibi şehirlere ise askeri ve ticari sebepler, ihtiyaç ve şartlardan dolayı, zaman zaman birinci derece önem kazandırmıştır.
Anadolu’nun coğrafi konumu, coğrafi özellikleri, sınırları, milli çıkarları, milli politikaları, milli stratejileri ve dünya düzenine göre konumu bu bağlamda değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Anadolu, coğrafi konumundan kaynaklanan jeo-stratejilerin yanında, jeo-kültürel stratejiler üretilmeli ve uygulamaya da çalışmalıdır. Orta Asya ve İran ile olan ilişkileri M.Ö. kadar giden Anadolu, Orta Doğu’da yaklaşık 1000 yıldır var olmuş ve yaklaşık 500 yıl da bu bölgeyi yönetmiştir. Dil, din, tarih, kültür ve ırk bağının olduğu diğer uluslar ile olan ilişkileri çok cılız ve yavaş ilerlemektedir. Yani Orta Doğu ve Orta Asya Anadolu’nun coğrafi etki sahası içinde kalabilecek bir konumdadır. Anadolu bu ortak paydalarına dış siyasette daima vurgu yapmalıdır. Ortak kültürel organizasyonlar geliştirme yoluyla bu yakınlığa katkıda bulunmalıdır.
Tarih: 2016-03-02 01:56:33 Kategori: Sözlük
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Yorum Yapx